İstanbul Atlas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölümü Araştırma Görevlisi Şevval Cengizli, kekemeliğin tedavi edilebilen, yönetilebilen ve etkisi büyük oranda azaltılabilen bir konuşma akıcılığı bozukluğu olduğunu belirterek erken müdahalenin önemine dikkat çekti. Kekemeliğin en sık 2-5 yaş arasında ortaya çıktığını ve bu dönemde vakit kaybetmeden müdahale edilmesi gerektiğini ifade eden Cengizli, “Kekemelikte ‘bekleyelim, geçer’ yaklaşımı bilimsel olarak risklidir. Ne kadar erken fark edilip tedaviye başlanırsa, iyileşme şansı o kadar artar. En ideal müdahale dönemi 2–6 yaş arasıdır; çünkü bu dönem beynin plastisitesinin en yüksek olduğu zamandır” dedi. Ayrıca, doğru yaklaşımın terapi kadar etkili bir araç olduğunu vurguladı.

Şevval Cengizli, 22 Ekim Dünya Kekemelik Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, kekemeliğin sadece konuşmanın takılması değil, nörogelişimsel temelli bir akıcılık bozukluğu olduğunu belirtti. Kekemeliğin beynin konuşmayı planlama, motor komutları organize etme, zamanlama ve geri bildirim döngülerini yönetme ağlarındaki işitsel, motor ve bilişsel etkileşim bozukluğundan kaynaklandığını söyledi.

Kekemeliğin belirtilerinin sadece ses veya hece tekrarlarıyla sınırlı kalmadığını ifade eden Cengizli, ses uzatmaları, bloklar, nefes kesilmeleri, ani duraklamalar ve bunlara eşlik eden yüz kas gerilmeleri, hızlı göz kırpma, çene hareketleri ve ayak sallama gibi fiziksel eş davranışların da görülebileceğini belirtti. Bu belirtiler bazı bireylerde hafifken bazılarında daha belirgin olabilir.

Bilimsel çalışmalar, kekemeliğin en çok 2–5 yaş arasında ortaya çıktığını gösteriyor. Bu dönemde beynin konuşma, dil, motor planlama ve sosyal iletişim ağları entegre hale gelir. Kekemelik genellikle genetik ve nörogelişimsel yatkınlıkla ilişkilidir ancak belirtiler erken çocuklukta fark edilir. Kekemeliğin dalgalı seyredebilmesi, çevredeki ebeveyn ve eğitimcilerin ‘Geçer’ düşüncesine kapılmasına neden olabilir. Ancak Cengizli, bu yaklaşımın riskli olduğunu ve erken başvurunun çocuğun psikolojik güvenliğini de koruduğunu vurguladı.

Kekemeliğin çok faktörlü nedenleri olduğunu belirten Cengizli, genetik yatkınlık, nörobiyolojik farklılıklar, konuşma motor sistemi hassasiyeti, çevresel hız ve baskı ile psikososyal faktörlerin etkili olduğunu açıkladı. Kekemeliğin nedeninin sadece heyecan, travma veya baskı gibi halk arasında yaygın ancak bilimsel olmayan açıklamalarla sınırlandırılmaması gerektiğini söyledi.

En ideal müdahale döneminin 2–6 yaş arası olduğunu belirten Cengizli, bu dönemde beyin plastisitesinin yüksek olması nedeniyle terapilerin başarı oranının arttığını ifade etti. Ertelenen müdahalelerin çocukta konuşmaktan kaçınma, sosyal geri çekilme ve olumsuz benlik algısı gelişimine yol açabileceğini belirtti.

Kalıcı kekemelikte risk faktörleri arasında 6 aydan uzun süren kekemelik, ailede kalıcı kekemelik öyküsü, çocuğun kekemeliğin farkında olup kaçınma davranışı geliştirmesi, erkek çocuklarda daha sık görülmesi, eşlik eden dil veya bilişsel sorunlar ile çevresel baskı yer alıyor. Bu risklerin doğru değerlendirilmesi tedavi sürecinde kritik önem taşıyor.

Cengizli, tedavinin amacının kekemeliği tamamen ortadan kaldırmak değil, iletişim becerisini güçlendirmek, özgüveni korumak ve konuşma akıcılığını sürdürülebilir kılmak olduğunu belirtti. Modern terapi yaklaşımlarının fizyolojik, psikolojik ve çevresel boyutları birlikte ele aldığını, yanlış yaklaşımların kekemeliği güçlendirdiğini, doğru yaklaşımın ise terapi kadar etkili olduğunu söyledi. Ayrıca, erken çocuklukta pediatristler, aile hekimleri ve eğitimcilerin de erken sevk sorumluluğu taşıdığını vurguladı.


Kaynak: Beyaz Haber Ajansı (BYZHA)