Dr. Öğr. Üyesi İlker Çayla, modern yaşamın her anına yayılan dijital uyaranların dikkat kapasitesini hızla aşındırdığını belirtti. "Sabah kahvemizi hazırlarken bile telefonumuza birçok bildirim geliyor, WhatsApp gruplarında mesajlar artıyor, sosyal medyada trendler değişiyor. Güne başlarken zihnimiz zaten parçalanmış durumda oluyor. Reklam panoları, klaksonlar, bildirimler derken dikkat dağınıklığı artık sıradan bir ruh hali haline geldi. Amerikan Psikoloji Derneği’nin son araştırmasına göre, izlenen kısa video sayısı arttıkça dikkat ve dürtü kontrolü de kötüleşiyor." dedi.

"İstanbul trafiğinde yaklaşık 400 farklı uyarıcı ile karşılaşıyoruz"

Çayla, İstanbul trafiğinde bireylerin yaklaşık 400 farklı uyarıcıyla karşılaştığını, akşam saatlerinde evlerde televizyon açıkken insanların %70’inin telefonlarını, yarısının ise tabletlerini kullanmaya devam ettiğini belirterek, tek ekrana odaklanmanın artık "neredeyse nostaljik bir anı" haline geldiğini ifade etti.

"Eğitim ortamlarında kesintisiz odaklanma süresi 6 dakikaya kadar düştü"

Liseli gençlerle yapılan araştırmaların çarpıcı sonuçlar verdiğini aktaran Çayla, "Gençlerin %75’i soruyu çözerken bile telefonunun titreşimini düşünmeden edemediğini söylüyor." dedi. Eğitim ortamlarında kesintisiz odaklanma süresinin 6 dakikaya kadar gerilediğini belirten Çayla, aynı anda birden fazla ekrana maruz kalmanın "dinlenemeyen bir zihin ritmi" oluşturduğunu vurguladı.

"Sosyal medyada 1 dakikada ortalama 20 içerik tüketiliyor"

Haber okuma alışkanlıklarının da dikkat erozyonunun bir göstergesi olduğunu anlatan Çayla, insanların haber sitelerinde ortalama 6 saniye kaldığını ve bu hızda hiçbir şeye gerçekten odaklanmanın mümkün olmadığını söyledi. Sosyal medya platformlarında 1 dakikada ortalama 20 içerik tüketildiğini, aile yemeklerinde gençlerin %90’ının her 10 dakikada bir telefonuna baktığını belirtti.

Dikkat kaybının bireysel bir zafiyet değil, toplumsal bir dönüşümün sonucu olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi İlker Çayla, "Yaşam temposu, ekonomik baskı, dijital platformların tasarımı ve eğitim sistemi bir araya geldiğinde çok daha büyük bir toplumsal sorun ortaya çıkıyor." dedi. Dikkat krizinin, Türkiye gibi genç nüfuslu ülkelerde toplumsal dayanıklılık ve kamusal tartışma kültürü açısından kritik bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

Çayla, dikkati koruyan bir toplumsal ekosistemin önemini "Dikkati korumak, aslında toplumun geleceğini korumaktır." sözleriyle özetledi.

"Hem bireysel zihinsel sağlığı hem de toplumsal düşünme kapasitesini korumalıyız"

Eğitimden iş yaşamına, dijital platformlardan aile içi iletişime kadar dikkat kapasitesini güçlendirecek bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu belirten Çayla, dikkat kaybının ülke çapında yaşanan görünmez bir erozyon olduğunu ve bu kaybı fark etmenin hem bireysel zihinsel sağlığı hem de toplumsal düşünme kapasitesini korumak açısından hayati önem taşıdığını söyledi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı